Lojistikde Teknolojik Devrim: Geleceği Otomasyonla İnşa Etmek
Pandeminin sebep olduğu konteyner eksikliği, deniz navlunlarını 5 kat, hatta 10 kat artırınca; lojistik sektöründe tarihte benzeri görülmemiş kârlı bir dönem yaşadı. Firmalar dağıtılan bu kârdan daha fazla pay almak için hiç gelecek hesabı yapmadan — özellikle satış pozisyonlarında — yoğun bir personel alımına yöneldi. Ve sonunda deniz bitti.
2023’ün son çeyreği itibarıyla durulmanın farkına varan firmalar, önlem olarak şişkin kadroları azaltmaya başladı. İşini kaybeden çalışanlar da yeni iş bulamayınca kendi işlerini kurmaya yöneldiler, yeni kurulan bu firmalar iletişim çağının imkânlarını iyi kullanabiliyorlardı, ama aşırı rekabet ortamında kâr emek bir yana, tutunmakta bile zorlandılar. Zaten bu firmaların genelinin iş yapma alışkanlığı, sektör ortalamasına çok benzerdi; yapay zekâ ve SaaS teknolojileri gibi kavramlara uzaklardı.
Doksanlı yıllarda başlayan bilgisayarlaşma furyası doğal olarak lojistik sektörünü de etkiledi. O yıllarda sektöre özgü geliştirilen yazılımlar halen piyasanın ana aktörleri olarak yerlerini korumaktalar. Kağıttan bilgisayarlı sisteme geçiş büyük bir devrimdi, ancak bu dönemde geliştirilen yazılımların çoğu lokal sunucular üzerinde çalışan, oldukça kapalı sistemlerdi. Zamanla bu sistemlere ekleme yapmak, ya mümkün olmadı, ya da teknik bağımlılık nedeniyle çok pahalıya mal oldu. Üstelik bu sistemleri çalışır durumda tutmak için çoğu zaman; en az bir teknik personele ihtiyaç duyuluyordu.
Bu yazılımlar temel olarak veriyi kaydeder, çıktıları ise Excel dosyası olarak verirdi. Firmalardaki yetenekli Excel kullanıcıları da, bu çıktılara çeşitli makrolar uygulayarak filtrelemeler yaparlardı. Ancak Excel 10.000 satırı aştığında çok yavaşlar, ve size yalnızca sorduğunuz sorunun cevabını verir — farklı bir yaklaşım ya da öneri sunmaz.
Halen "dahi çocuklarımız", excel makroları ile üretilen çıktıların benzersiz bir avantaj olduğuna inanmaya devam etmekte.
Bir diğer önemli kısıt: Lokal sunucularda çalışan bu sistemler, maalesef sektördeki dikey ya da yatay paydaşlarla sağlıklı bir iletişim kurabilme yetkinliğine sahip değiller. Örneğin, armatörler belirli verilerin paylaşımına izin verse de, her firmanın farklı sistem ve versiyon kullanması dikey ilişkide bir dönüşüm yaratmadı, yatayda ise veri alışverişi tamamen yok. Bu da ortak payda yaratma zorunluluğuna katkı sağlamıyor.
Kısa bir anı -2000 yılında yalnızca iletişim için ödediğim 3.000 USD’lik faturayı (telefon faturası), bir daha asla ödemedim-. Bugünün iletişimini o günle kıyaslarsak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: 30 kat daha ucuz, 100 kat daha hızlı.
Yani acenteye, yurt dışı müşteriye, alıcıya, satıcıya ulaşmak artık herkes için mümkün ve maliyetsiz. Bu ortamda benzersiz bir iletişim avantajı yaratmak olanaksız. Avantajın sürdürülebilir olması için sadece ulaşmak yetmez; nasıl, ne zaman ve hangi kanalı kullanarak ulaştığınız da önemli hale geldi.
Geleneksel yöntemlerle çalışan bu topluluk, düne kadar X, Y, Z armatörlerindeki hatırlı kişilerin sağladığı benzersiz fiyat avantajına da sahipti. Ancak global armatörler, satışçıların bağlantılarını şirket çıkarlarından çok kişisel çıkarlara hizmet edecek şekilde kullandığını fark edince, online fiyatlandırma algoritmalarını öne çıkardılar ve kendi açılarından daha sağlıklı fiyatlandırma stratejileri belirleye bildiler.
Çok değil, sadece 5–10 yıl öncesine gidelim. E-fatura sisteminin hayatımıza girişiyle neler değiştiğini hatırlayalım:
Fatura; Geldi mi, gitti mi? Kurye masrafı kime ait? Veri doğru işlendi mi?
Bu ve benzeri onlarca sıkıntı artık tarih oldu.
Tıpkı e-faturada olduğu gibi, sık tekrarlanan işlerimizi otomatikleştirmek, SaaS teknolojileri sayesinde bugün çok kolay. Örneğin, Frigian tarafından geliştirilen ShipTier.net, bulut tabanlı bir platformu olarak, gemi kalkışları, varış bildirimleri, fatura eşleştirme, masraf uyarıları gibi işlemleri otomatikleştiriyor. Hızlı bir şekilde kullanmaya başlanabilmesi, özellikle yeni kurulan lojistik firmaları için fiyat etkin bir çözüm sunması, rekabet ortamında fark yaratmalarına yardımcı oluyor. İşletme ise, bu otomatik sistemlerin yarattığı atıl zamanı, müşterinin kişiselleştirilmiş ihtiyaçlarını daha iyi anlayıp karşılamak için kullanıyor.
Pazarda olmak istiyorsak, rehberlik etmeli, öngörü sunmalı, sadece kayıt tutan değil, yön gösteren olmalıyız.
Kendi çıkarından önce müşterisinin veya acentasının çıkarını gözeten firmaların ayakta kalacağı bir döneme giriyoruz.
Zamanlı ve tetiklemeli görevleri sisteme bırakarak, yeni fırsatları görmek ve yakalamak için kendimize hem zaman hem de güç kazandırmış olacağız.
Yani daha ilkeli, teknolojiyle barışık, ve uyumlu bir işbirliği kültürü; sadece bugünü değil, geleceği de kurma fırsatı sunacak.